Kutu

hayaletköpek arşivlerinden dördüncü hikaye…

KUTU

Hayal edin. Sıcağı hayal edin. Çok sıcağı. Dayanabileceğiniz (en azından birkaç saat), ama gerçekten sizi ümitsizliğe sokacak kadar uzun süren, sonu belirsiz bir sıcağı.

Şimdi kendinizi küçük bir odada farzedin. Birbirlerine yakın duvarları, basık tavanıyla penceresiz, küçük bir hücrede. Odanın duvarlarını birbirine yakınlaştırmaya başlayın. Tavan da biraz aşağıya insin. Oturduğunuzu düşünün. Sıcaklık ve havasızlık giderek daha da fazla rahatsız etsin. Oturduğunuz yerde başınız tavana, dirseklerinizse iki yanınızdaki duvara değsin. Yeterince klostrofobik oldu mu?

Zifiri karanlık ve yalıtımdan kaynaklanan sessizliği de ekleyin listeye. Kim ne kadar dayanabilir böyle bir cendereye?

Alnınızdan inen ter damlacıkları gıdıklıyarak aşağıya doğru iniyor yanaklarınızdan. Kıpırdayamıyorsunuz, terleri silmek için olsa bile.

Yeterince boğucu oldu mu? Olduğuna kanaat getirdiyseniz hikayeye devam edebilirsiniz.

Okumaya devam et

YouTube Starları: Princess Xjodie

“Farkında olmayan aptallar için bir daha söyleyeyim, ben bir dominatrixim. Buraya bana her şekilde hizmet edecek köleleri bulmak için geldim. Eğer bunu anlamıyorsanız videolarımın altına saçma sapan mesajlar yazmayı bırakın.” şeklinde bir tanıtım yazısı yazmış 19 yaşında bir ABDli olan Prenses Xjodie.

Sizce böyle bir kız kendisine hizmet edecek köleleri bulmakta güçlük çeker mi? 😉

Şanssız İnsan

hayaletköpek’in arşivlerinden üçüncü hikaye:

Şanssız İnsan

Şans ve olasılık kavramlarını bir arada düşünmek gerekir. Her olasılığın olma şansı vardır. Ve her an şans insana tesadüf edebilir. Bir olasılığın olma olasılığı nedir, şans mıdır, bu şans iyi midir kötü müdür gibi fasit tartışmalara girişmeden başlayalım.

“Devam et.” dedi adam dişlerini biraz daha sıkarak. “Ben söyleyene kadar da durmayacaksın”. Kadının başını daha sıkı bastırdı kucağına. Bir yandan vites değiştiriyordu. Arabanın giderek artan ivmesinden dolayı sırtı iyice koltuğa yapışmıştı. Pistonlar deli gibi dönüyor, motor devri giderek yükseliyordu.

“Güzel. Devam. İyi ve söz dinleyen bir kızsın sen. Bunun için de efendinin sana bir sürprizi olacak akşam.”

Kadın tüm gücüyle emiyordu direksiyon başındaki adamın penisini. Aslında cezasını konuşuyorlardı, ama kendini bir şekilde affettirmeyi becermişti. Eli efendisinin bacaklarının arasına kaymış, kumaş pantolonunun kemerini hafifçe gevşetip fermuarını açmış, canavarı serbest bırakmıştı. Adam boştaki eliyle kadını ensesinden yakalamış, dudaklarını penisiyle birleştirirken gaza biraz daha yüklenmişti. Giderek hızlanmıştı araba, yol boş sayılmazdı ama otobandı işte. Kah sol şeritten, kah ortadan arabaları birer birer geçiyorlardı. Araba hızlandıkça kadın da hızlanmış, adamın soluk alışları derinleşmiş, gözleri yola kilitlenmişti. Güçlü eli buklelerini kavramış kadının kafasını kucağına daha sıkı bastırıyordu. Motor devrini almış bir yüksek vitese geçmek için haykırırken adam vitese uzandı.

Okumaya devam et

Çello

hayaletköpek’ten ikinci hikaye:

Çello

1X…

“Hayatında hiç böyle zırva bir müzik duydun mu?”

“Duymuşluğum vardır. Ama hiç bu kadar kazuratını duymadım.”

“Kazurat mı? O da ne?”

“Bok yani.”

“Bir bira daha içer misin?”

“…”

Şehrin yükselen değerlerinin önemli mekanlarından birinde dijital hard core gecesi var. Eskiden dinlediği bir müzik. Müzik demek ne kadar doğru olur tartışılır aslında. Daha çok samplelardan ve sayısallaştırılmış, yüksek vuruş hızlarında ritimlerden oluşturulmuş, atonel, eklektik ve elektronik bir müzik.

“Al bakalım biranı.”

“Sağ ol.”

“Nereye bakıyorsun?”

Biraz ilerde kalabalığın arasında oluşan bir koridordan görünen bir kıza gözü takılmıştı. Duvar dibinde, sırtını yaslamış, bir elinde sigarası, diğerinde bira şişesi, gözlerini sahnedeki zibididen ayırmadan izleyen bir kız. Kumral, bukleli saçları arkadan dikkatsizce toplanmış, badem gözlü bir güzel. Zevk mi alıyor yoksa yasak mı savıyor belli değildi. Çevresinde zaman zaman çakal sürüleri toplanıyor, ama nedense kimse onunla konuşmaya cesaret edemiyordu. Özellikle elinin tersiyle savdığı biraz önceki delikanlıdan sonra.

Okumaya devam et

YouTube Starları: Decadent Goddess

YouTube’un son dönem parlayan yıldızlarından DecadentGoddess kendini kısaca aşağıdaki gibi anlatıyor:

“Ben bir Kraliçe Arıyım. Erkek denen türün tek özelliği Kraliçeleri için çok çalışmak ve onun uygun gördüğü şekilde ona hizmet etmek.

Ben bir isyankarım. Parlak bir yıldızım. Bir fahişe ve sevimli bir sevgiliyim. Delicesine tahmin edilemez ve ölçüsüz şekilde bencilim.

Değersiz domuzcukların zayıf zihinlerini manipüle etmekten ve onları her türlü ortamdan aşağılamaktan zevk alıyorum. Zalim kalbim sürekli bunu arzuluyor.

Senin acın ve zavallılığın benim zevkim ve zevk almak için her şeyi yaparım.

Bir keresinde okulda iken bir çocuk benim için çamur birikintisinin üzerine uzanmıştı ve ben de ayakkabılarım hiç kirlenmeksizin çocuğun üzerine basıp geçmiştim. Bunu bir filmde gördüğümü ve o zamana dek gördüğüm en harika şey olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum.

7 yılı aşkın süredir iki sevimli solucanım var ve bana çok güzel hizmet ediyorlar. Evimi temizliyor, karımı kürüyor, arabamın bakımını yapıyor, tuvaletimin suyunu içiyor ve emirlerimi gerçekleştirebilme ayrıcalığına devam edebilmek için bana sürekli bir şeyler ödüyorlar. Bu iki salağın kendilerini bu şekilde bana adamış olmaları ile yarışabilecek çok az kişi vardır herhalde. Tüm iradeleri ve banka hesapları benim kontrolümde…”

Kinbaku

Blogun yazarlarından biri olan hayaletköpek’ten bomba gibi bir hikaye ile hikaye bölümünün açılışını yapıyoruz (kesilen kurdeleler, patlayan şampalar, alkışlar ve güzel kızlar eşlinde ;-))

Kinbaku

“Evet, dinliyorum.”

Galiba bir sigaraya daha ihtiyacım var. Uzanıp bir sigara çekiyorum paketten, dumanı savururken havaya, akan bantın tekdüze sesi duyuluyor. İlk kelimelerle beraber tekdüze ses kayboluyor, sanki manyetik bant üzerine kaydı yazan kafa ben konuştukça hafif hafif sallanmaya başlıyor.

O kadar sıcak bir gündü ki, acaba sokağa çıplak ayak çıksam ne olur diye düşünmüştüm. Hani şu berbat, boğucu, nemli, hiçbir şey yapmadan dursanız bile üzerinizden ter boşandığı günlerden biriydi. Eski şehrin göbeğindeki arkeoloji müzesinin önünde buluşmak üzere sözleşmiştik. Rehber bir arkadaşıma borcum vardı. İhtiyacı olduğu için çağırmıştı beni, yoksa böyle alengirli işlere girişmezdi. Ne de olsa bakanlığın bir rehberi. Ve böyle turistik yerlerde adım başı müfettişler, kontrolörler oluyordu. Ama iyi düzenlenmiş sahte bir kimlik, biraz lafazanlık günü kurtarabiliyordu bazen. Bu da o günlerden biriydi. Sözleştiğimiz saatte oradaydım. Arkadaşım ve küçük grubu da köşeyi dönüp belirmişti bile. Dört kişilik küçük bir Japon grubuydu. İhtiyar bir çift ve biri genç, diğeri 30’larında olduğunu tahmin ettiğim sevimli bir grup. Hafifçe eğilerek grubu selamladım.

Okumaya devam et